MİLAS – BALTALI KAPI (ASAR Mimarlık Arşivi)
Meral OĞUZ’un, Nevzat Çağlar TÜFEKÇİ ile gerçekleştirdikleri söyleşidir. İçeriğin kaynağına https://l24.im/Iw2onZ linki üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kültürel miras deyince ne anlamak gerekir?
Kültürel miras, bir toplumun veya bir milletin tarih boyunca oluşturduğu, fiziksel ve/veya manevi değere sahip olan varlıklarını ifade eder. Bu; tarihi yapılar, gelenekler, sanat eserleri, el sanatları, dil, müzik, dans ve diğer birçok unsuru kapsar. Kültürel miras, bir topluluğun kimliğini, değerlerini ve tarihini yansıtan önemli bir bileşenler bütünüdür. Önceki kuşaklar tarafından oluşturulmuş, bir toplumun tüm bireyleriyle birlikte var olduğu sürece ürettiği ve kullandığı evrensel ve kimi zaman kolektif değerlere sahip olduğuna inanılan tüm bilgi birikimidir.
Kültürel mirasın korunması ve bu mirasın geleceğe taşımanın önemi nedir?
Kültürel mirasın korunması; temelde gelecek kuşakların geçmişten referans alma haklarının korunması ve tıpkı mülkiyet hakkı gibi en kutsal haklardan birinin tesis edilmesi anlamına geldiğinden bunu korumakla yükümlü olan tüm kişi kurum ve kuruluşların kendilerini görevli ve sorumlu hissetmesi gereken büyük ve dahi yeri geldiğinde hayati bir öneme sahiptir. Gelecek kuşaklarca önceki kuşakların nasıl yaşadıklarını, neyi nasıl çözdüklerini, yaşamı nasıl düzenlediklerini bilmeye, bunları anlamlandırmaya ve kimi kadim bilgileri tabiri caizse Amerika’yı yeniden keşfetmekle zaman harcamadan yaşamlarına katmaya ve böylece gelişmeye hakları vardır. Bu bilgi birikimi, her türlü dış etki ve içinde bulunduğu toplumun dinamiklerinden kaynaklı olarak kaybolabilir, yok olabilir. Bu nedenledir ki kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasında bilinçlendirme faaliyetlerinin ve eğitimin stratejik önemi vardır.
Kültürel mirası koruma görevi yerel ölçekte öncelikle hangi kurumu ilgilendirir?
Kültürel Mirasın korunması öncelikli olarak devlet desteği ile yerel yönetimlerin görevi olmalıdır. Mahalle muhtarlıkları ve belediyeler. Mahalle muhtarlığı diyorum çünkü etkinlik alanı geniş olan ilçe ve büyükşehir belediyelerinde çözüme kavuşturulması gereken sorunların tespiti öncelikle daha küçük ölçekli yetki alanlarının idari sorumlusu olan muhtarların görevi olabilir, böylece daha büyük ölçekte gözden kaçabilecek durumların önüne geçilmesi mümkün olabilir. Muhtarlar belediyelerin gözü kulağı olup sorumlu oldukları alandaki konuları önce onlar dert edinmeli ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde olmalı halk ile yerel yönetim ve merkezi idare arasında köprü oluşturmalıdırlar. Kaldı ki muhtarlık seçimleri herhangi bir partiye üye olmaksızın aynı zamanda o mahallenin sakinleri / belli bir zamandan beri orada yaşayanları arasından kurulmuş bağımsız ekiplerin adaylıkları şeklinde yapıldığından korumaya siyasetin karışmaması açısından muhtarlıkların kültürel mirasın koruması konularının da içinde yer almalarını oldukça önemli buluyorum. Bazen belediyelerin merkezi idarelerle, merkezi idarelerin belediyelerle kuramadıkları diyalogları, siyaset baskısıyla sergileyemedikleri iş birliklerini iç işlerine bağlı resmi kurum niteliğinde olan mahalle muhtarlıkları kurabiliyorlar. Örnekleri var.
Kültürel mirası koruma çalışmaları nasıl yapılmalı, nasıl planlanmalı?
İnsanoğlu kendine ait olanı ya da ait hissettiğini, tanıyıp bilgi ve fikir sahibi olduğunu ve yaşanmışlıklar ve anılar yoluyla duygusal bağ kurduğunu sahiplenir, değerli bulur ve korur. Tüm bunlar temelde hafızanın korunmasıdır. Kendisi için değerli olanın ne olduğunu bazen bilemez anlayamaz ya da değerini çok sonra anlayabilir. Bu nedenledir ki Koruma öncelikle bilinç gerektirir. Koruma bilinci… Önce nelere sahibiz ve onlara nasıl sahip çıkabilir, nasıl koruruz bunu bilmek ve öğrenmek gerekir. Bunun da ilk adımı daha ana okundan itibaren envanter kavramının çocuklara öğretilmesiyle olabilir. Kalem kutumuzda kaç tane kalem var? Kalem dışında neler var? Bunları cinslerine renklerine işlevlerine göre ayrıştırdığımızda ne yapmış oluruz? Neye ve ne yapmaya imkanlarımız olduğunu bilmiş oluruz?.. Bunlardan eksilen olduğunda neyi yapamayacağımızı, neyin artık imkanlı olmadığını, neyi kaybetmiş olduğumuzu fark etme arama ve peşine düşme şansımız olur…
Örneğin Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Karya Araştırma ve Uygulama Merkezi kurucusu merhum Prof. Dr. Adnan Diler hocamızın başlattığı ancak ödenek yetersizliği nedeniyle sadece 4 cildinin basılabildiği bir Muğla kültür envanteri çalışması yapılmıştır. Ancak vaktiyle Karya Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünce Muğla Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı uhdesindeki fona da başvurulduğu halde hala bu çalışmanın güncellenmesi ve basımı mümkün olamamıştır. Böylece çalışmanın tam olarak bitebilmesine de hocamızın ömrü vefa etmemiştir. Alın size bir toplumsal hafıza kaybı sebebi… Dolayısıyla hafızanın korunmasının ilk adımı olan envanter alt yapısının sağlıklı bir şekilde oluşturulması ve bunun paylaşıma açılması böylece halkın da koruma eyleminin içine çekilebilmesi sağlanamamıştır. Maalesef ülkemizde kimi işler kişilerle ve kişilerin özel çabasıyla, kurumsallaşamadan, herhangi bir plan program, onayı alınmış bir bütçe olmaksızın, en önemlisi de termin koymadan ve bu terminlere bağlı kalmadan yürütülüyor.
Kurumsallaşıp sürdürülebilirliği sağlanamadığında ise çeşitli nedenlerle enerji kayıplarına dönüştüğünde bu çabalar sönümlenebiliyor. Kentimizde de başlanıp bitirilemeyen, somut ürünleri alınamayan kimi zaman adeta vitrin oluşturmak ya da bir yerlere gelme, birilerine sevimli görünme aracı olarak üretilen, kaynakların verimsiz kullanıldığı sayısız proje örneği de var. Dolayısıyla başlanmış bir iş yarım kaldığında, önceki kısımlara aktarılan kaynaklar da büyük ölçüde boşa sarfedilmiş oluyor. (Örneğin Muğla Saburhane bölgesini koruma projesi) Öncelikle Emlak vergilerinden % 10 kesinti yapılarak oluşturulan kültürel mirası koruma fonunda biriken halkın paralarının yine kamu yararına yönelik bu türden projelere harcanması sağlanmalı ve bu konuda kamuoyu oluşturulup talepkâr olunmalı.
Her yıl belli periyodlarda sadece ve sadece koruma projelerinde kullanılmak üzere tahsisli bu katkı fonuna yerel yönetimlerce başvurular yapılabiliyor, bunun için ayrılmış ciddi bir bütçe var. Ancak Muğla millet vekillerimizden biri mecliste sordu: bu fondan hangi projelere ne oranda destek verildi? diye… Bu soruya bir cevap verildiğini duyan oldu mu? Ben duymadım… Kimin parasının kimden esirgendiğinin peşine düşülmeli. Kaynakların uzunca bir süredir (yaklaşık 15 yıl) olagelen gibi sadece yerin altındakilere değil yerin üstündekilere de harcanmasının yolu açılmalı. İl genelinde uygulama yardımı bekleyen birçok sokak sağlıklaştırma projeleri (örneğin Milas Hacıilyas Meydanı ve çevresi sokak sağlıklaştırma projesi, Baltalıkapı sokak sağlıklaştırma projesi, Fethiye Paspatur çarşısı sokak sağlıklaştırma projesi), sivil mimarlık örneği konut proje ve uygulamaları var. Bunlara kaynak aktarılmasının sağlanması yönünde çalışma yapılmalı.
MİLAS – HACIİLYAS MEYDANI (ASAR Mimarlık Arşivi)
ASAR Mimarlık 2011 yılında HACIİLYAS MEYDANI ile BALTALI KAPI çevresinde sokak sağlıklaştırma çalışması yapmıştır.
Milas kültürel miras açısından önemli bir yer midir? Bunu bize anlatır mısınız?
Geçmişten günümüze çeşitli uygarlıklara katman katman ev sahipliği yapmış olan ve coğrafi açıdan da stratejik bir öneme sahip olan Milas kenti kültürel miras açısından oldukça önemli bir yere sahip bu bakımdan zengin bir ilçedir. Bu zenginlik, tarihi yapıları, bunların oluşturduğu sokak ve mahalle dokuları arkeolojik alanları ve geleneksel el sanatlarıyla kendini gösterir. Antik Yunan döneminde Karya olarak bilinen bölgede yer alan ve bir ege kenti olarak Milas; Antik Yunan, Roma, Bizans, Osmanlı birçok farklı uygarlığın etkisi altında kalmış ve son dönemde de Türk, Rum, Yahudi kültürel mirası olmak üzere farklı etnik grupların, Macar ustaların izlerini taşır. Pek çok dönemin yapı örneklerini günümüze taşımış bir kenttir.
Tarihi kent merkezini oluşturan mahalleleri dışında her biri birbirinden özgün ve zengin kültürel miras öğeleriyle dolu olan Çomakdağ Kızılağaç, Bafa Çamiçi, Kapıkırı, Kargıcak, Dibekdere, Boğaziçi, Damlıboğaz, Çökertme, Selimiye, Ören, Kıyıkışlacık gibi mahalleleri /köyleri, İasos, Euromos, Labranda, Heraklia, Keramos gibi önemli antik kentleri bünyesinde barındırır. Suya ulaşım dolayısıyla su kıyısında olmanın avantajlarını da yaşamış olan bir kenttir. Bu özellikleriyle yaşayanlarına ve ziyaretçilerine hem tarihte bir yolculuk hem de zengin bir kültürel deneyim sunar.
Kültürel mirası koruma çalışmalarında nasıl bir yol ve yöntem izlemek gerekir? Öncelikler sıralaması nasıl olmalı?
Kültürel mirası koruma çalışmalarında izlenecek yol yöntem mutlaka insanı, insan yaşamını (geçmiş ve gelecek) ve ihtiyaçlarını odağına alan, kültür öncelikli, bilime dayalı olmalı. İnsanı, yaşamın gereklerini, ihtiyaçları öncelemeyen hiçbir koruma faaliyeti kalıcı olmuyor ve müzecilik faaliyetinin ötesine geçemiyor. Öncelik sıralamasından kasıt hangi kültür varlıklarının korunması öncelikli idiyse eğer, “aciliyet arz eden” diyebiliriz. Örneğin aynı döneme ait aynı işlevde yapıdan yalnız birine bütçe ayırmamız gerekiyorsa, sırasıyla; özgünlük (korunmuşluk), yapısal olarak aciliyet arz eden statik vb. aciliyet arz eden sorunlarının olması ve görünürlük kriterlerine göre tercih yapılabilir. Görünür yerde olmasının da özendirici olması açısından önemi oluyor ancak birinci derecede çok özgün ünik bir eserin yıkılma yok olma tehlikesi varsa yangında ilk kurtarılacak odur.
Kültürel mirası koruma çalışmaları için nasıl bir örgütlenme ve organizasyon içinde olunması gerekir?
Farkındalık, bilinçlendirme, eğitim, katılımcı yaklaşım, makro ve mikro ölçekte planlama, liyakatli müellifler tarafından hazırlanmış ve liyakatli kurul üyelerince onaylanmış projeler, gerçekçi yaklaşık maliyet hazırlayabilme ve günün sonunda mukayeseli keşiflerle yaklaşık maliyeti de gözeten hakkediş anlayışı, sağlıklı seçmece -konunun önemine göre belli istekliler yöntemini kullanmaktan korkulmayan- ihale yöntemleri, yüklenici ekibinde yer alan müellif ile arada köprüyü sağlıklı kuran gerçek kişi -iş süresince mahallinde görev yapan- liyakatli şantiye şefi, liyakatli ustalar ve teknik personellerle oluşturulmuş vatansever zihniyetli uygulama ekipleri, müellifin mutlak surette içinde olduğu gelişmiş liyakatli meslek insanlarından oluşan kontrol teşkilatı yapılanması gibi anahtar kelimeler ile nasıl bir örgütlenme içinde olması gerektiğini özetleyebiliriz sanırım.
MİLAS – HACIİLYAS MEYDANI / SOKAK SAĞLIKLAŞTIRMASI ÇALIŞMASINDAN
(LAZER SCANNER ile oluşturulmuş nokta bulut verisi – ASAR Mimarlık Arşivi)
Kültürel mirası koruma çalışmaları tek tek binalar olarak mı ele alınmalı yoksa ada/mahalle bazında mı ele alınmalı?
Yerine göre tekil yapılar yerine göre doku ölçeğinde ele alınmalıdır. Şunu kastediyorum. Elbette ki doku ölçeğinde bu yapılmıyorsa ada ya da sokak ölçeğinde koruma en ideali ve olması gerekendir. Ancak doku ya da sokak ölçeğinde bir korumanın yapılamadığı bir alanda kalmış dönem yapılarından bahsediyorsak en azından yapı ölçeğinde koruma gerçekleştirilebilmelidir. Örneğin Milas’ın Modern mimarlık mirası diyebileceğimiz örnekleriyle dolu ve yakın zamana kadar korunmuş olan Mimarlar Odası Milas temsilciliğinin de önceden orada bulunduğu Çamlık sokak maalesef ki korunamamıştır. Yani o döneme ait pek çok yapı örneği gümümüze aktarılamamıştır. O zaman ne yapmalı, bir bütünlük arz etmese dahi o döneme ait kalan son örnekler tekil de olsa koruma altına alınabilmeli korunabilmelidir.
Çok mirasçılı yapılarda kamulaştırma yapılabilir mi? Örnek uygulamalar var mı?
Çok mirasçılı yerlerde öncelikle veraset intikal işlemlerinin yapılması dolayısıyla günümüzde yerin kimlere ait olduğunun belli olması gerekmekte. Ancak sit alanlarında öyle parseller olabiliyor ki soyadı kanunundan önceden beri veraset işlemlerinin yapılmamış olduğu yani soyisim ve TC’si belli olmayan kişilerin hissedarlığının olduğu parseller olabiliyor. Kamulaştırma her zaman her koşulda yapılabilir. Bu türden durumlarda kamu yararı kararı alınır ve bir ucundan başlanır… Artık ne zaman sonuçlanırsa… Çok uzun yıllar süren kamulaştırma davaları olabildiği gibi yüksek kamu yararı söz konusu olan yerlerde acil kamulaştırmalar da yapılabiliyor. Milas’tan örnek vermek istersek; Hekatomnos anıt mezarı ve kutsal alanı içerisindeki kamulaştırmalar görece kısa zaman içerisinde sonuçlandırılmış kamulaştırmalardır, Hadi Eskişar konağının kamulaştırması ise daha uzun soluklu kamulaştırma dosyası örneklerinden sayılabilir.
2863 sayılı KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU Madde 10 (Değişik beşinci fıkra: 28/11/2017-7061/38 md.) “Diğer kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunma ve değerlendirilmesi bu Kanun hükümlerine uygun olarak kendileri tarafından sağlanır” denmektedir. Ayrıca aynı yasanın madde 11 hak ve sorumluluk başlığında “Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının malikleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının bu Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimata uygun olarak yerine getirdikleri sürece, bu Kanunun bu konuda maliklere tanıdığı hak ve muafiyetlerden yararlanırlar. …. Malikler bu varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının tabii icabı olan ve bu Kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilirler. Bu Kanunun belirlediği bakım onarım sorumluluklarını yerine getirmekte aczi olanların mülkleri, usulüne göre kamulaştırılır.” denmiştir. Tescilli eski eser yapılar yine aynı yasanın Devlet malı niteliği başlığındaki: Madde 5‘de “Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir.” denmiştir. Bu maddenin amaç ve felsefesi Gelecek kuşakların geçmişten referans alma haklarının yukarıda madde 11 den yapılan alıntıda belirtildiği üzere -şayet mal sahiplerinin acizliği söz konusu ise-devlet eliyle korunmasıdır. Ancak bir asar-ı atika yapıyı en iyi şekilde koruyup geleceğe aktaracak olanlar yine o asar-ı atika yapı ile manevi bağı olan anıları olan yapının gerçek sahiplerinden başkası değildir.
Bununla birlikte sahiplerince korunarak yaşatılmazlarsa devlet bunları 2863 sayılı yasada da geçen şekliyle kamulaştırabilir. Devletin böyle bir tasarrufu “olabilir”. Olur demiyorum “olabilir” diyorum. Örneğin çok özgün niteliği ya da kent halkı için anı değeri olan yok olup gitmesi kamu vicdanını sızlatacak bir yapı ise ve sahipleri yapının yok olup gitmesiyle ilgilenmiyorlarsa kamu yararı kararı alınarak kamulaştırma yapılabilir buna bir engel yoktur. “Hayır ben buranın kamulaştırılmasını istemiyorum” deyip mal sahibi olarak hiç birşey yapmadan bekleyemezsiniz. Ancak “burayı ben yapacağım bakın yapma yoluna da girdim, projelerini hazırlatıp Koruma kuruluna sundum, bütçem de var çok şükür, kendim yaptıracağım” diyebilirsiniz böyle durumlarda açılmış kamulaştırma davası bile varsa idare bu davayı geri çekebilir ve dava düşebilir. Örnekleri var… İlkesel olarak öncelik ve esas yapının sahiplerince sahip çıkılması ve korunmasıdır. Çünkü tekrar vurgulamak istiyorum bir yapıyı ancak o yapı ile gönül bağı olanlar en sağlıklı şekilde koruyabilirler. Bunun aksi durum örnekleri de var tabi ki…
Geç kalınmış koruma çabalarının sonuç vermediği ve yapıların kamulaştırıldığı örnekler… Kamunun neye nasıl öncelik vereceğine yine kamu / devlet karar verebilir. Kamu yararı deyince akan sular durur. En azından mimarlık fakültesinde hocalarımız bizlere böyle öğretti ve bizleri bu anlayış ile yetiştirdi. Bazen yapı sahiplerinin koruma olanağı ve isteği ve buna ilişkin finansman gücü varken, -siyasi ve dolayısıyla ekonomik rant vb. nedenlerle olabilir- kamunun o yapıyı zorla kamulaştırmaya çalışması da kamu yararı değil kaynakların verimsiz kullanımı açısından kamu zararı olarak yorumlanabilir. Şimdilik buna bir örnek vermek istemiyorum, örneği var ancak sonuçlanmamış bir süreç olduğundan bende saklı kalsın. Süreç kamu zararı oluşturacak şekilde sonuçlanırsa o zaman paylaşırız.
Türkiye’de kültürel mirası koruma çalışmalarının yapıldığı yerlerden örnekler verebilir misiniz?
Sayısız örnek var. Tarihi kentler birliğinin web sayfasına girdiğinizde birliğe üye olan belediyelerin ki -Milas belediyesi de bunlardan biridir- yaptığı pek çok koruma uygulaması görebilirsiniz. Tabi bunların hepsini “iyi” örnekler olarak sayabilmemiz pek mümkün değil, maalesef ki popülist yaklaşımlarla çok da bilimsel olarak yaklaşılmadan “buna da şükür” anlayışıyla kabullenilmiş örnekler de yok değil. Ancak Türkiye’de kent ölçeğinde Koruma çalışmalarına ilk nereden başlanmıştır derseniz Safranbolu’dan başlanmıştır diyebilirim. Safranbolu, 1975’lerde başlayan çalışmalarla, Türkiye’de “Korumanın Başkenti” olarak ismini duyurmuş bir kenttir. Bununla birlikte Unesco Dünya Miras listesine girmiş olduğu halde ilk başlarda meşakkatli çalışmaların yapıldığı ancak sürdürülebilirliğin sağlanmaması nedeniyle sonraları yeterince korunamayan kentler ve yapılar da var maalesef.
MİLAS – HACIİLYAS MEYDANI / SOKAK SAĞLIKLAŞTIRMASI ÇALIŞMASINDAN
(ASAR Mimarlık Arşivi)
Sizin içinde bulunduğunuz korumacılık çalışmalarından söz eder misiniz?
Biz Asar mimarlık restorasyon ofisi olarak 2001 yılından bu yana çok sayıda cami, türbe, hazire, kilise, deniz feneri, köprü, sarnıç, hamam, kaplıca yapıları, çeşme, kale müze, han, kervansaray, okul, kütüphane, belediye binası, gibi kamusal yapılar ile konut/konak yapılarının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri ile Tarihi Kentler Birliğinden ödüllü sokak sağlıklaştırma projelerine imza attık. Bunların çok önemli bir kısmı uygulandı. Ancak maalesef tarihi kentler birliğinden ödül de almış olan Milas Hacıilyas Meydanı ve çevresini oluşturan 9 sokağı kapsayan sokak sağlıklaştırma projemiz ile Baltalı kapı ve çevresi Sokak Sağlıklaştırma projelerimiz ve aynı şekilde Siirt’in Tillo İlçesinde cas evlerden oluşan sokak dokularının sağlıklaştırılması projemiz aradan geçen 10 yılı aşkın süreden beri halen daha uygulanamadı. Böyle olunca proje süreci için harcanmış kaynaklar da boşa gitmiş oluyor. Milas için Yerel yönetimin çabalarına rağmen, Tillo içinse merkezi idarenin yereldeki temsilcisi dönemin kaymakamlıklarının çabalarına rağmen bu projelerin uygulanmama sebepleri ise başlı başına ayrı bir kara mizah yazısı konusu.
Kültürel mirası koruma çalışmaları Milas için geç kalınmış bir çalışma mıdır? Geçen zamanı telafi etmek için önümüzdeki süreçte ivedi olarak neler yapılmalı? Nasıl bir organize çalışma hayata geçirilmeli?
Hiçbir zaman geç kalınmış diye bir şey söz konusu olmamalıdır. Zararın neresinden dönülse kar olmalıdır ki Milas belediyesi tarihi kentler birliği Muğla-Milas buluşmasının yapıldığı 2005 yılından buyana tabiri caizse içine düşmüş olduğu farkındalıkla Koruma çalışmalarına başlamış ve KUDEB biriminin de kurulmasıyla bu çalışmalar kaynaklar ölçüsünde aralıksız devam etmiştir kanaatindeyim. Tabidir ki bu çalışmaların somut yansımalarını yetersiz bulanlar olabilir ancak ciddi bir veri tabanı ve yol haritaları oluşmuştur. Belediye seçimleri de bittiğine göre önümüzdeki süreçte yönetimi devralan ve zaten önceden de Milas’ın tarihi kentler birliğine katılım sürecinde yönetimde olan dolayısıyla bu işlere aşina olan Belediye Başkanı ve ekibince de yerel yönetim bünyesinde KUDEB’in başlattığı bu çalışmaların bir hafıza kaybına sebebiyet verilmeksizin bu çalışmalara emek ve gönül verenlerce uygulamaya sokulmasının yüreklendirilmesi, yollarının açık tutulması son derece önemlidir kanaatindeyim.
Tabi ki burada yerel yönetim dışında diğer yerel aktörlerin ve sivil toplum kuruluşlarının, odaların birbirleriyle dayanışma içinde gerçekleştirdikleri sempozyum, çalıştay vb. çalışmalarla kent ölçeğinde koruma faaliyetlerinde geçmişten beri önemli çaba ve destekleri olanları da unutmadan, tüm bu aktörleri de işin içine katarak kamu yerel sivil özel birlikteliğini mutlak surette tesis ederek, akademik kuruluşlardan da profesyonel desteklerin alınarak ilerlenmesi önemlidir. Tüm bunlar yapılırken halka rağmen halk için bir şey yapılamayacağı yapılsa da başarılı olamayabileceği düşünülürse mutlaka halkın da kent meclisi vb. örgütlenmelerle işin içine katılması da bu çalışmaların halk tarafından da benimsenmesi ve sahiplenilmesinin tesis edilmesi oldukça önemsenmelidir.
Kültürel mirasın korunduğu yerlerde; o bölgenin, başta ekonomik olmak üzere diğer kazanımları nelerdir?
Ekonomik kazanım bir amaç değil doğal bir sonuç olabilir ancak. Eğer siz elinizdeki değerleri bakımını yapıp, koruyup, hikayeleriyle parlatırsanız zaten bir vitrin oluşturmuş ve bu vitrin ile kazancı da kendinize çekmiş olursunuz. Burada vitrin derken dükkânın kendisinin vitrin olduğu, vitrine bir şey koymanın çok da gerekli olmadığı bir metaforu kastetmiş olduğumu belirtmek isterim. Geçmişte bir diş macunu reklamı vardı, reklamdaki bir diş hekiminin hastasının konsültasyonu sırasında teşhis ve tanıyı koyduğu an hastayı bilgilendirdiği bir cümlede şöyle diyordu, “önler iyi ama arkalar ı ıh” yani vitrinin iyi olduğu ancak dükkânın içinin döküldüğü örnekler ya da kremalı pasta gibi yalap şap yapılan “samimiyetsiz” ve “ruhsuz” koruma örnekleri meclisimizden dışarı olmalı elbet. Yani insan sağlığından bahsederken ruh, beden ve zihin sağlığı bir bütün olarak insan sağlığını oluşturuyorsa kent sağlığında da fiziki mekanların sağlığı, alt yapının sağlamlığı, o kenti o kent yapan ruhun korunarak yaşatılması, kentsel ölçekte korumanın sağlığının niteliğini belirler, insanı önceleyen, kenti insanıyla birlikte korumayı önceleyen yaklaşımlar önemli ve değerlidir. Hafızayı korumak, iz silmemek, -mış gibi yapmamak en önem verilmesi gereken hususlardan. Zaten öyle olunca yani gelecek kuşakların geçmişten referans alma hakları azami düzeyde tesis edilince kültürel ve ekonomik açıdan kazanımlar da kendiliğinden gelir.